http://lovepowerman.com

KİMYÂ-YI SAÂDET İMAM-I GAZALİ KENDİNİ TANIMAK-1

15 Temmuz 2010 | Kategori: Tasavvuf

BİRİNCİ BÖLÜM KENDİNİ TANIMAK
1.KONU: KENDİNİ TANIMAK
KENDİNİ TANIMAK
Yüce Allah ‘ı tanımanın anahtarı, insanın kendisini tanımasıdır. Bunun için ,Peygamberimiz buyuruyor ki:
“Kendini tanıyan, Rabbini tanır.”
Yüce Allah buyuruyor ki:
“Gerçeği anlayıncaya kadar onlara varlığımızın belgelerini hem dış dünyada, hem de kendi içlerinde göstereceğiz.”
FUSSİLET SÜRESİ, Ayet : 53
İnsana kendi nefsinden daha yakın bir şey yoktur. O halde kendini bilmeyen, Allah’ı nasıl bilebilir? “Kendimi tanıyorum” iddiasında bulunan kimsenin delillerine bakmak gerekir. Eğer delilleri görünürdeki el-yüz ve diğer organlarını bilmek, görünmeyende de acıktığını, susadığını, kızdığı zaman intikam almak arzusunu, şehvetine kapıldığı zaman onu tatmin yolunu bilmek ise, bu özellikler hayvanlarda da vardır. O halde bu şekilde kendini bilmek, Yüce Allah’ı tanımaya anahtar olamaz. Kendini bilmek demek kendi hakikatini, dünya yolculuğuna nereden gelip nereye gideceğini, niçin yaratıldığını, dünyaya niçin geldiğini, saadet ve felaketinin nelere bağlı olduğunu bilmek, düşünmek demektir.İnsanın görünmeyen yapısında dört sıfat vardır:

a) Hayvanlar sıfatı,

b) Yırtıcılar sıfatı,

c) Şeytanlar sıfatı,

d) Melekler sıfatı.

Her insan, bu sıfatların hangisinin kendisinde bulunduğunu ve hangisinin asıl, hangisinin emanet olduğunu bilmelidir. Bunları bilmeyen, saadette olup olmadığını anlayamaz. Zira her birisinin ayrı gıdası ve ayrı saadeti vardır.Örneğin: hayvanların gıdası ve saadeti yem yemek, uyumak ve çiftleşmektir. Yırtıcıların saadeti öldürmek, öfke ve intikamdır. Şeytanın gıda ve saadeti, düzen kurmak, aldatmak, bedbaht etmektir. Meleklerin saadet ve gıdası ise, Yüce Allah ‘ı görmektir. Meleklerde hiçbir şekilde,hayvan ve yırtıcıların sıfatı yoktur.Kendisinde melek cevheri bulunan Yüce Allah’ı tanımaya uğraşır, kendini
yüce Allah’ı görebilecek seviyeye getirir. Şehvet ve öfkenin elinden kendini kurtarıp, hayvan ve yırtıcıların sıfatlarının neden kendisine verildiğini anlamaya çalışır. Acaba insanlardaki bu sıfatları, insanların onlara esir olması, hizmetlerinde çalışması için mi yaratmışlar, yoksa insanların bunları kendisine esir etmesi, ilerde meydana gelecek yolculukta binek hayvanı olarak kullanması ve silah olarak yararlanması için mi?Şüphesiz ki dünyada geçen kısa süre içinde onlardan faydanılmak için yaratılmışlardır. Ancak böylece insan saadet tohumunu elde edebilir.Saadete kavuşmak isteyen bu kötü sıfatları ayaklarının altına alır ve yüzünü saadetinin bulunduğu tarafa çevirir. Orası seçkin kullar için Yüce Allah ‘ın zatı, halk içinse cennettir.O halde insanın bütün bunları bilmesi gerekir ki, kendini biraz tanıyabilsin. Bunları bilmeyen dinin özünden habersizdir.

GİRİŞ

Değerli bir madeni pisliklerden ayırıp arıtan formül, koca-karının sandığında veya derbederin torbasında değil, padişahların hazinelerinde bulunur. İnsanı kötülüklerden arındırıp, ebedi saadete kavuşturan ilaç da Yüce Allah ‘ın hazinesindedir.
Yüce Allah ‘ın gökteki hazineleri meslek cevherleri, yerdeki hazineleri ise peygamberlerin kalpleridir. O halde bu kurtuluş ilacını yeryüzünden peygamberlerin kalplerinden başka bir yerde arayan yanılmış olur.Böylelerin sonu sapıklık, sıfatlarıda kalpazanlıktır. Elde ettikleri şey kuruntu ve hayaldir. Kıyamette kalpazanlıkları ve kuruntuları açığa çıkar ve iflas eder.
Yüce Allah’ın en büyük nimetlerinden biri, bu iş için peygamberleri insanlara göndermesidir. Böylece peygamberler insanlara kötülüklerden arınmanın yolunu öğretirler. İnsanlar da nefsleriyle nasıl mücadele edeceklerini, kalplerini kir ve pastan arındıracaklarını, kalpteki çarpıklıkların düzeltilip çirkin huyun güzel huya dönüş türülmesini öğrenirler.Onun için Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de önce kudret kemal ve büyüklüğüyle övünüyor, sonra da kullarına peygamberlerini gönderip doğru yolu göstermekle minnet ediyor ve Şöyle buyuruyor:
“Gökte ve yerde bulunan canlı-cansız bütün varlıklar, kuddüs (bütün noksanlıklardan uzak), aziz (her şeye gücü yeten) ve hakim (her işinde hikmet sahibi) Allah’ı tesbih ederler. Ümmi (yazı yazmasını bilmeyen)araplar için peygamber gönderen O’dur. (O peygamber, yani Hz.Muhammed Mustafa S.A.V.) onlara Allah’ın ayetlerini okuyor, onları (ortak koşmak pisliğinden) arındırıyor, kendilerine Kur’an ve ilim (din yolunu) öğretiyor.
Oysa onlar peygamber gelmeden önce açık bir sapıklık içindeydiler.” CUM’A SURESİ, ayet : 1,2 Büyük âlimler “onları arındırıyor” sözünden gayenin, onları hayvani sıfatlardan, kötü ahlaktan temizlemek olduğunu; “Onlara kitap ve hikmet
öğretiyor” sözünden gayenin ise onları temizledikten sonra bilinç giysisiyle süslemek, meleklerin ahlakını onlara örtü yapmak olduğunu söylerler.Kimyadan gaye, nefsi dünya bağlarından korumak, yüzünü Allah’a çevirmek ve kalpte Allah’tan başka hiçbir şeye yer vermemektir. Nitekim,”Her şeyden yüz çevirip yaln ız Allah’a yönel.” MÜZEMMİL SÜRESİ, Ayet: 8 Ayet -i celileside bu gerçeği ifade ediyor.

1. KISIM: İNSAN NELERDEN YARATILMIŞTIR?

İnsan yaratılış bakımından ikiye ayrılır.

a) Zahiri (görünen),

b) Batıni (görünmeyen)

Zahiri kısım gözle görülen el, ayak vs . gibi organlardır. Batıni kısım ise,bazen nefs , bazen ruh, bazen de kalb dediğimiz kısımdır. İnsanın aslı, batıni yani gözle görülmeyen kısmı ruh, nefs veya kalb dediğimiz şeydir. Görülen organlar, bunun askeri ve hizmetçileridir.Biz batıni kısma kalb diyeceğiz. Bundan sonra kalb dediğimiz zaman vücudun sol tarafında bulunan yuvarlak et parçası değil, insanın aslı anlaşılmalıdır. Yoksa kalpten gaye et parçası ise ondan hayvanda ve ölüdede vardır. Gözle de görüldüğüne göre de zahiri kısımdadır. Bizim kalb dediğimiz varlık bu dünyada geçici olarak gelmiş bulunan şeydir. Yuvarlak et parçası sadece onun aleti diğer organlar da onun asker ve ordularıdır.Kalbin sıfatı Yüce Allah’ı görmektir. Her türlü teklif, hitap, kınama ceza onadır. Saadet ve felaket de onun içindir. Bütün organlar onun emir ve komutasındadır. Onun aslını bilmek ve tanımak, Yüce Allah’ı tanımanın anahtarıdır.O halde onu tanımaya çalışmak gerekir. Zira o, çok yüksek bir cevher olan meleklerin cevherindendir. Asıl madeni Yüce Allah’tır. Oradan gelmiş tekrar ora dönecektir. Bu geçici dünyaya ticaret etmek ve tohum ekmek için gelmiştir. Öyle ise bu anlamdaki ticaret ve ekmek işlemini bilmek gerekir.

2. KISIM: KALBİN ASLINI BİLMEK

Akıllı insanlar bir şeyin varlığını bilinmeden, varlığının anlaşılamayacağını bilirler. O halde önce kalbin varlığını sonra emrinde çalıştırdığı şeyleri ve sonra da sıfatını bilmek gerekir. Sıfatı bilince de,bunun Yüce Allah’ı tanımaya nasıl vesile olduğunu, saadet ve felakete nasıl sermaye teşkil ettiği anlaşılır. Bunların her birini ayrı ayrı açıklayacağız.

Kalbin var olduğunu belirtin iki delil vardır:

a) İnsanın kendi varlığından şüphesi olamaz. İnsan var olmasının sadece fiziki yanıyla olmadığı da gerçektir. Zira ölülerin
de fiziki yapıları vardır,ancak kalpleri yani ruhları yoktur.

b) İnsan gözünü yumup, duygu organlarını bütün etkilerden koruduğuanda bile, var olduğunu kesinlikle bilir.Buradan kalbin
(ruhun) vücut olmadan da mevcut olduğu anlaşılıyor. Yine buradan kıyametin varlığı anlaşılıyor. Zira vücudun yok olmasıyla
insan aslının yok olmadığı ortadadır.

3. KISIM: KALBİN (Ruhun) ASLI

Ruhun aslının ve ona ait sıfatlarının neler olduğunu bildirmeye dinimiz müsaade etmemiştir. Nitekim Yüce Allah Peygamber’e
şöyle buyuruyor:”Ey Muhammed, sana ruhun ne olduğunu soruyorlar. De ki: Ruh,Rabbimin emrinden ibarettir.” İSRA SURESİ,
Ayet:85

Ayeti celilede de görüldüğü gibi ruh, Yüce Allah’a ait şeylerden, emir âlemindedir.”Bilin ki yaratma da emir de Onundur.”

A’RAF SURESİ,Ayet:54

Ayet -i celilesi de buna işarettir. Yaratma (halk) âlemi başka, emir âlemi başkadır. Yaratma âlemi keyfiyet ve miktarı olan
âlemdir. Zaten halk kelimesinin lugat anlamı da takdir ve ölçüdür.Oysa ruh için miktar ve ölçü yoktur. Ruh bölünmez bir
cevherdir. Eğer bölünebilseydi, o zaman kısmını bilinip bir kısmını bilmemek caiz olurdu.Böylece bir şeyin bir anda hem
bilinmesi, hem de bilinmemesi olurdu ki, bu doğru olmazdı. Ruh, her ne kadar bölünmeyi kabul etmiyor ve ölçülmüyorsa da yine
de mahluktur (yaratıktır).

Zira halk iki manaya gelir:

Biri yaratmak, diğeride takdir etmek (miktarını belirlemek). Ruh, takdiri anlamda değil -zira ölçülemez- yaratılmak anlamında
mahluktur.O halde ruha kadim (ezeli) diyenler de, araz (s ıfat ) diyenler de yanılıyorlar.Zira araz, kendi kendine var olmayıp, başka bir cisim ile varlığını gösterebilen sıfattır: Renk gibi. Ruh kadimdir diyenler de yanılıyor. Zira ruh yaratılmışt ır ve yaratılmış olan hiçbir şey kadim (ezeli) olamaz.Ama bölünebilen başka bir şey var. O, ruh değil, candır. Bu can hayvanlarda da vardır. Bizim kasdettiğimiz ruh bu değil. Yüce Allah’ı tanıma ve bilme yeri olan ruhtur. Hayvanlarda bu yoktur. Bu ne cisim nede arazdır, meleklik cevherinden bir cevherdir. Aslını bilmek zordur. Zaten anlatmaya izin yoktur. Başlangıçta bilmekte pek gerekmez.Başlangıçta izlenmesi gereken yol, din yolunda nefisle mücadele etmektir.Şartlarına uygun olarak bu uğraşıyı verenlerde, ruhu tanıma bilgisi kendiliğinden meydana gelir. Başkasından dinlemeye gerek yoktur. Zira bu
bilgi Yüce Allah’ın hidayet lütfudur. Nitekim,Yüce Allah buyuruyor ki:
“Bizim yolumuzda savaş anları elbette yollarımıza kavuş turacağız.”
Din yolunda nefsi ile mücadeleyi tamamlamayanlara ruhun aslını açıklamak caiz değildir. Nitekim yukarıdaki Ayet i Celilede de buna işaret edilmiştir.Ancak nefisle savaşmaya başlarken ruhun askerlerini tanımak lazımdır. Zira askerlerinden habersiz olan kumandanın, savaşa gitmesi büyük hatadır.

4. KISIM: İNSANIN VÜCUDUNA OLAN İHTİYACI

Vücud ülke, kalb de onun sultanıdır. Kalbin vücutta sayısız asker ve orduları vardır.Yüce Allah buyuruyor ki:
“Rabbinin askerlerini, O’ndan başkası bilmez.” MÜDESSİR SÜRESİ, Ayet : 31
Kalb, ahiret yolculuğu için yaratılmıştır. İşi saadet i aramaktır. Saadet i Yüce Allah ‘ı bilip tanımaya bağlıdır. Yüce Allah’ı tanıyıp bilmek de, Yüce Allah ‘ın yarattığı şeyleri bilmekle mümkün olur ki, o da bütün âlemdir.Alemdeki acaip işleri bilmek duyular yolu ile mümkün olur. Duyuların varlığıda vücutladır.O halde Yüce Allah’ı bilmek kalbin avı, duyular o avın bağ ve tuzağıdır.Vücut is e onun binek hayvanıdır. Onun için kalbin vücuda ihtiyacı vardır.Vücut su, toprak, hava ve ateşten meydana gelmiştir. Bu yüzden zayıf ve muhtaçtır. Her an yok olmasından korkulur. Vücudun iki çeşit tehlikesi vardır.
Biri içerdendir; açlık, susuzluk gibi. Biri de dışardandır; ateş , su ve diğer düşmanlar.
Açlık ve susuzluk nedeniyle, yemek ve içmek ister. Bunun için iki sınıf askere ihtiyaç vardır: Biri görünürdedir: El, ayak, ağız ve mide gibi. Diğeri de gizlidir: Yemek ve içmek arzusu gibi. Dış ardaki düşmanlardan korunmak için de iki çeşit askere ihtiyaç vardır. Görünürde: El, ayak ve silah gibi.Görünmeyende de öfke ve kırgınlık gibi.Bu anlattığımız askerler gözle görülen tehlike ve ihtiyaçlar içindir. Gözle görülmeyen tehlike ve ihtiyaçlar için de duyulara ihtiyaç vardır. Onlar da
beşi görünür, beşi de görünmez olmak üzere ondur.Görünürdekiler beş duyu organımızdır: İşitmek, görmek, koklamak, tatmak
ve dokunmak.Görünmeyenlerin yeri de beyindir ve yine beş tanedir. Hayal kuvveti,ezberleme kuvveti, hatırlama kuvveti vehim kuvveti (zan).Bunların her birisinin belli özellikleri ve halleri vardır. Bir tanesine zarar gelirse, insanın işi dünyada da, ahirette de aksar.Bu içteki ve dıştaki askerler, kalbin emrindedirler. Kalb ne emrederse, onu yerine getirirler. Mesela: Dile emredince hem konuşur, el ve ayaklara emredince harekete geçerler. Göze emir verince, bakar. Düşünme kuvvetine emir verince, düşünür. Böylece vücudu korur. Bu iş , kalb azığını alıncaya,avını elde edinceye, ahiret ticaretini bitirinceye ve kendi saadet tohumunu ekinciye kadar devam eder. Askerlerin kalbe itaat etmesi, meleklerin Yüce Allah’a itaat etmelerine benzer ki, emre karşı koymak asla mevzu bahis olamaz. Hatta emre uymaları yaradılış icabı ve isteyerektir.

5. KISIM: KALB ASKERLERİNİN BİR ÖRNEKLE AÇIKLANMASI

Kalbin askerleri de düşmanları da sayısızdır. Hepsini anlatmak uzun sürer.Onun için biz gayemizi bir örnek vererek anlatmakla yetineceğiz.İnsanoğlunun vücudu muazzam bir şehre benzer.El ve ayaklar; şehrin sanatçıları,Şehvet ; maliye müdürü ,Öfke: emniyet müdürüdür.Şehrin padişahı kalb, veziri ise akıld ır. Şehrin onarımı ve korunması için padişahın halka ihtiyacı olduğu gibi, kalb padişahının da bunlara ihtiyacı vard ır. Ancak bunlarla vücut ülkesi memur ve ordusu muzaffer olur.Ancak şehvet haraç düşkünü, bozguncu, yalancı ve kötü huyludur. Vezir ne emir verirse, onun aksini yapmaya çalışır. Daima memleket te bulunan bütün malları alıp toplamak ister. Emniyet müdürüne benzettiğimiz öfke ise,kızgın, azgın ve saygısızdır. Devamlı bozmak, asmak, yıkmak ve yakmak ister.Padişah devamlı olarak vezirle (akılla) görüşürse, ona danışırsa, yalancı ve cimri olan maliye müdürüne, vezire karşı koymasın diye değer vermezse,onu küstahlıktan alıkoyması için emniyet müdürünü peşine takarsa ve emniyet müdürünü de, yapmak istediği haksızlıklardan dolayı döver ve incitirse memlekette asayiş tam olur.Böylece vatandaş memnun olur ve vücut ülkesinde Allah’a giden saadet yolu kapanmaz. Eğer tersi olursa yani akıl ve ruh mağlup olur ve şehvet ile öfke galip olursa memleket harap olur, vücut yıkıntıya döner vatandaş şikayetçi olur ve padişah da perişan olur.

6. KISIM: KALBİ, AKLI, ŞEHVETİ, ÖFKEYİ VE DUYU ORGANLARINI

DOĞRU YOLDA KULLANMAK

Bundan önceki örneğimizden şehvet ve öfkenin, yemek, içmek ve vücudu korumak için yaratıldığını anladık. Şehvet de, öfke de vücuda hizmet ediyorlar. Yemek -içmek vücudun gıdasıdır. Vücud da duyuların hamalıdır.Demek ki vücud duyulara hizmet ediyor. Duyular ise aklın casus ve tuzağıdır. Akıl onlar vasıtasıyla Yüce Allah ‘ın yaratmış olduğu şeylerdeki acaipliği bilir. Demek ki duyular da aklın hizmetçisidir. Akıl ise kalbin hizmetçisidir. Kalb de Yüce Allah’ın cemalini görmek için yaratılmıştır. O
bu işle meşgul olunca, bütün diğer hizmetçiler de aynı şeyle meşgul olurlar.Yüce Allah buyuruyor ki:
“Cinleri ve insanları ancak bana kulluk yapmaları için yarattım.” ZARİYAT SÜRESİ, Ayet : 57
Yüce Allah kalbi yarattı ve memleket ile askerleri onun emrine verdi.Dünya âleminden hareket edip, mana âlemine kavuşması için vücut bineğini ona esir yaptı. Kalb bu nimetin hakkını gözetir ve kulluk şart larını yerine getirmek isterse, padişah gibi memleketin ortasında oturur. Yüce Allah ‘ı kıble, ahireti vatan, vücudu binek hayvanı, dünyayı konaklama yeri;
el, ayak ve diğer organları hizmetçi, aklı vezir; şehveti maliye müdür;öfkeyi emniyet müdürü, duyu organlarını istihbarat memuru yapar. Herbirini bir işle vazifelendirir. Şehrin haberlerini toplarlar.Beynin ön tarafında bulunan hayal kuvvetini, istihbarat şefi yapar.Casuslar bütün haberleri ona getirirler. Beynin arka tarafında bulunan ezberleme kuvvetini sekreter yapar; gelen haberleri saklayıp zamanı gelince vezire sunar. Vezir de gelen haberlere göre tedbir alır ve bu tedbirleri
padişaha arzeder. Şehvet , gazap ve diğerleri padişaha ihanet edip, itaattan dışarı çıkar asi ve düşmanlığa meyleder ve padişaha suikast hazırlarsa,zamanında tedbir alır, onları itaate zorlar.Vezir bu düzen içinde memleketi yönet irse, insan mutlu, nimetin hakkını vermiş ve yaptıklarının mükafatını haketmiş olur. Eğer bunun tersini yaparsa, baş kaldırmış , isyan etmiş ve nimete nankörlük yapmış olur. Bunun cezasını ise hem dünyada, hem de ahirette görür.

7. KISIM: İNSANDAKİ İYİ VE KÖTÜ SIFATLAR

İnsan kalbinin, içinde bulunan bu iki askerle ilişkisi vardır. Bunların herbirinden kalpte bir ahlak meydana gelir. Bu ahlaktan bazısı kötü olur; onu mahfa sürükler. Bazısı da iyi olur; onu saadete kavuşturur. Bu ahlakın adede çok isede hepsi dört çeşitte toplanır:

a) Hayvan ahlakı,

b) Yırt ıcılar ahlakı,

c) Şeytan ahlakı,

d) Melek ahlakı.

İnsan kendisine verilen şehvet ve hırs itibariyle hayvanlara ait işler yapar:Yemek, içmek, cinsi münas ebette çok arzulu olmak gibi. Kendisine verilen öfke itibariyle köpek, kurt ve aslan gibi yırtıcılara ait işler yapar: İnsanları öldürmek, yaralamak, onlara eziyet etmek gibi. Kendisine verilen şeytan ahlakı nedeniyle şeytanca işler yapar: Hile, aldatma, yalan ve bozgunculuk gibi. Kendisine verilen akıl nedeniylede meleklerin yaptıklarını yapar:
İlimle uğraşmak,iyilik yapmak,kötülüklerden kaçınmak,insanların arasını bulmak, cehalet ve bilgisizlikten utanmak, amel işleme yolunu eldeetmek gibi.Gerçekten insanın içinde dört şey var: Köpeklik, domuzluk, şeytanlık ve meleklik. Köpeğin sevimsiz ve çirkin olması şekli yani el ve ayak yönüyle değil, kendisinde bulunan saldırganlık ve insanlara eziyet etme
nedeniyledir. Domuzun da kötü ve çirkin oluşu şekil ve organları yönüyle değil, sahip olduğu kötü sıfatları nedeniyledir; hırs , kötü şeylere rağbet,eşini Kıskanmama,vs . gibi.Köpeklik ve domuzluğun gerçek anlamı budur. İnsanlarda da yerilen
şeyler, bunlardır. Şeytan ve meleklerden bahs ederken de aslında kastedilen şey, ifade ettikleri anlamlardır. İnsana, melek nurlarının eserlerinden olan akıl cevheri ile şeytanın oyunlarını aldatma ve haksızlığını anlaması emredildi. Böyle olunca şeytan rezil ve kepaze olur hiçbir bozgunculuk yapamaz. Bu konuda,Peygamberimiz buyuruyor ki:
“Her insanın bir şeytanı vardır. Benimde şeytanım vardır. Fakat Yüce Allah onu yenmem için bana yardım etti, ona hiçbir kötülük yaptırmadı,şeytan benim yanımda hor ve hakir oldu.”
Aynı şekilde insana, hırs ve şehvet domuzu ile gazap köpeğini terbiye etmesi emri altına alması görevi verildi. Böylece insanın emri olmadan hiçbir hareket yapamazlar. Bu şekilde hareket eden insanlarda da iyi ahlak ve sıfatlar meydana gelir. Bu iyi ahlak ve sıfatlarda insanın mutluluğunun tohumu olur.
Yukarıda dediklerimizi yapmayıp aksine hareket ederse yani şehvet domuzunu ve gazap köpeğini emri altına almazsa, arzularını yerine getirirse kendisinde kötü ahlak meydana gelir. Bu da onun haydutluğunun,soygunculuğunun tohumu olur.Böyle bir kimsenin durumu, kendisine uykuda veya uyanıkken bir örnekle gösterilirse kendisini bir domuzun veya köpeğin hizmetçisi gibi görür. Bir Müslümanı Kâfirin elinde esir bırakanın ne hale gireceğini herkes bilir. İşte meleği, köpeğe, domuza ve şeytana esir edenin durumu bundan daha kötüdür.İnsanların çoğu insafa gelip gözlerinin önündeki gerçekleri örten gaflet perdesini kaldırdıklarında görürler ki gece-gündüz arzı ve isteklerini yerine getirmek için hazır bekliyorlar. Görünüşte insana benziyorlarsa da asıl kurumları böyledir. Yarın kıyamet te manalar görünecektir. Şekiller manaya dönüşecektir. O zaman dünyada şehvet ve hırsına mağlup olanlar domuz şeklinde, öfkesine mağlup olanlar da kurt şeklinde görünür.
Onun içindir ki rüyada kurt görmek zulümle tabir olunur. Domuz görmek de çirkinlik ve pislikle tabir olunur. Çünkü rüya bir nevi ölümdür. İnsan uykudan dolayı bu âlemden uzaklaşmış , görüntü manaya dönüşmüştür.Böylece herkes rüyada şeklini değil, aslını görür. Bu büyük bir sırdır.Kitabımız bu konuyu kaldıramaz.

8. KISIM: KENDİ HAREKET VE DAVRANIŞLARINI KONTROL ETMEK

Yukarıda anlattıklarımızdan insanın içinde dört pehlivan ve amirin bulunduğunu öğrenmiş bulunuyorsun. O halde kendi hareket ve davranışlarını denetle. Ancak böylece bu dünyada bu dört kuvvetten hangisinin emrine uyduğunu anlayabilirsin .Muhakkak bilmen gerekirki yaptığın her hareketinden dolayı kalbinde,seninle öbür dünyaya giden senin benzerin bir sıfat meydana gelir. Bu sıfata ahlak denir. Ahlak ta söylediğimiz dört kuvvetten meydana gelir.Eğer şehvet domuzunun emrine girersen sende çirkeflik,murdarlık,utanmazlık,hırsızlık,ikiyüzlülük,harislik,kıskançlık,başkasının üzüntü ve sıkıntı çekmesine memnun olma ve bunlar gibi sıfatlar meydana gelir.Eğer onu emrin altına alırsan, terbiye eder aklın ve şeriatın denetiminde bulundurursan sende kanaat , kendine hakim olma, sabır, utanma, namus ,incelik, kendini ibadete verme alışkanlığı, fazla şey istememe ve mertlik sıfatları meydana gelir.Öfke köpeğinin emrine girersen sende kibir, pervasızlık, pislik, münakaşa etme, büyüklük taslama, aldatma, kavga etme , haksızlık yapma , başkalarını aşağılama-horlama ve insanlara saldırma gibi sıfatlar meydana gelir. Eğer bu köpeği terbiye eder, emrin altına alırsan sende sabır, soğukkanlılık, af,dayanıklılık, cesaret , sükunet , acıma ve cömertlik sıfatları meydana gelir.Domuz ve köpeği tahrik etme, aldatma, teşvik etme, cesaret verme ve kandırma vazifesini yüklenen şeytanın emrine girersen, sende hile, huzur bozma, kötü kalpli olma, aldatma ve olduğundan daha başka görünme sıfatları meydana gelir. Eğer bu şeytanı emrin altına alır, aldatmasına ve doğruyu söylermiş gibi takınmasına kanmazsan,akıl gücünün yardımına başvurursan sende zekilik, bilgiçlik, ilim, hikmet, insanların arasını bulmak,efendilik ve önderlik sıfatları meydana gelir. Sana benzeyen bu güzel ahlaklar iyiliğinin ve saadetinin tohumu olurlar.Kötü sonuçlar doğuran işlere günah denir. İyi sonuçlar doğuran işlere de itaat denir. İnsanların bütün hareket ve davranışları bu iki şıktan birisine girer. Yani insan yaptığı her hareketle ya günah işlemiş veya itaat etmiş .Allah’ın emrine uymuş olur.
Kalb, parlak bir ayna, kötü hareketler ise, parlaklığı gideren birer leke ve iş gibidir. Onu karartır. Bu karartıdan dolayı Yüce Allah’ın gösterdiği doğru yolu göremez. Önüne perdeler, engeller çıkar.Güzel ahlak ise kalbe ulaşan ışık gibidir. Onu günah lekelerinden, kötülük karartılarından temizler. Bunun için Peygamber efendimiz şöyle buyurmuş tur:
“Her günahtan sonra, bir sevap işle ki onu yok etsin.”
Kıyamet te de parlak kalpler ile siyah kalpler bir meydanda toplanır. Yüce Allah:
“O halde, Allah’ın huzuruna (şirk ve şüpheden) temizlenmiş kalble gelenlerden başkası kurtulamaz.” Şuara: 89 buyurmuştur.
İnsan yaratılırken kalbi, parlak aynaların yapıldığı maden gibidir. Bütün âlem bu aynaya sığar. Dikkat edilirse parlaklığı devam eder. Dikkat edilmezse paslanır, ayna yapılacak hali kalmaz. Bu husus ta Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Hayır, öyle değildir. Onların, yaptıklarından dolayı kalpleri paslanıp körlenmiştir.” Mutaffifin: 14.

9. KISIM İNSANIN ASLI MELEKLER CEVHERİNDENDİR

SORU: Daha önceki satırlarımızda insanda hayvan, canavar, şeytan ve melek sıfatlarının bulunduğunu söylemiştik. Hayvan,canavar ve şeytanlık sıfatlarının geçici olup meleklik sıfatının asıl olduğunu nereden bilebilir ve nasıl anlayabiliriz?
CEVAP: İnsanın hayvan ve canavarlardan daha üstün olduğunu herkesbilir. Herşey yükselip en sonda belirli bir olgunluğa erişmek için yaratılmıştır. Bunu şöyle bir örnekle açıklamaya çalışalım: At, eşekten daha üstündür. Zira eşek yük taşımak için, at ise savaş ta koşmak için yaratılmıştır. At , süvarisinin arzusuna uygun koşma üstünlüğüne sahip olduğu gibi, eşek kadar yük taşıma kuvvetine de sahiptir. Böylece eşeğe verilmeyen bir üstünlük ata verilmiş oluyor. Ama eğer at bu üstünlüğü
yerine getirmezse, örneğin koşmazsa sırtına plan vurulur ve eşek seviyesine inmiş olur. Bu durum at için noksanlıktır,mahvolmuştur.Bunun gibi bazı insanlar vardırki sadece yemek, yatmak, cinsi birleşmede bulunmak ve zevk-ü sefa sürmek için yaratıldıklarını zannederler. Bütün ömürlerini böyle geçirirler. Bazıları da istila etmek, yenmek ve diğer şeyleri egemenlikleri altına almak için yaratıldığını zannaderler. Arap – Kürd ve Türkler gibi Her iki şekilde düşünenler de yanılıyorlar. Zira yemek ve çiftleşmek, arzu ve hevesi gidermek içindir. Hayvanlarda da bunlar vardır; Deve insandan
daha çok yer, serçe de daha fazla çiftleşir. O halde bu yönlerden insanlar onlardan nasıl üstün olabilirler? Aynı şekilde milletleri yenmek,memleketleri istila etmek öfke ile olur. Bu ise, yırtıcı hayvan ve canavarlarda da vardır.Demek ki insanlarda hayvan ve canavarlarda bulunan şeyler vardır. Yalnız insanlarda, hayvanlardan üstün bir derece vardırki, bu da akıldır. İnsanlar bu akıl vasıtasıyla Yüce Allah’ın varlığını bilir, yaratıcısını tanır. Bu akıl ile kendisini hayvanlarda da bulunan şehvet ve öfkenin elinden kurtarır. İşte bu, meleklerin sıfatıdır. Bu sıfatla yeryüzündeki yırtıcı ve diğer hayvanları emri altına almıştır. Bu hususta.Yüce Allah buyuruyor ki:
“Allah, göklerde ve yerde olanları sizin emrinize verdi.” CASİYE SÜRESİ, Ayet : 13
O halde insanın aslı olgunluk ve üstünlüğünün olduğu şeydir. Diğer sıfatlar geçici olarak hizmetini görsünler diye kendisine verilmiştir. Bunun içindirki öldüğü zaman ne şehvet kalır, ne de öfke. Kalan sadece bir cevherdir. Bu cevher, ilahi bilgi ile süslü olunca elbet te meleklerin hatta yüksek dereceli meleklerin arkadaşı olur. Ayette belirtildiği gibi bu yüksek
dereceli melekler daima Yüce Allah’ın huzurunda olurlar: “Seçkin ve güzel bir yerde, her şeye sahip ve her şeye kadir olanın yanında ve rızasında olurlar.” KAMER SÜRESİ, Ayet : 55
Karanlıkta ve baş aşağı olanlara gelince: İnsanın karanlığı günahlarının kirinden pas tutmasıdır. Baş aşağı olması şehvet ve öfkesini insanlar ile dindirip rahat etmesi ve bu dünyada istediği her şeyi yapmasıdır. Yüzünü tamamen bu dünyaya çevirmiş , şehvet ve tutkuları bu dünya içindir.Halbuki bu dünya öbür dünyadan daha aşağı, daha alt tadır. O halde bu dünyaya gönül verenler baş aşağı olur. Yüce Allah da öyle buyurmuyor mu ki?
“Rablarının yanında münafıkların baş aşağı olduğunu görseydin” SECDE SÜRESİ, Ayet: 12
Böyle olanlar Siccinde şeytanlarla beraber olurlar. Siccinin ne olduğunu herkes bilmez. Onun için Yüce Allah buyuruyor ki:
“Sicci’nin ne olduğunu sana kim bildirdi?” MUTAFFİFİN SÜRESİ, Ayet : 8

10. KISIM KALB ALEMİNİNİNİN ÜSTÜNLÜĞÜ

Kalb âleminin insanı şaşkına çeviren sonsuz halleri vardır. Zaten kalbin üstünlüğü, şaşılacak hallerinin her şeyinkinden çok fazla olmasından ileri gelir. Bir çok insanın bu hallerden haberleri yoktur.Kalb iki sebeple üstündür: Birinci ilim,ikincisi kudret . İlim sebebiyle üstünlük iki kısımdır. Birini herkes bilir. İkincisini ise biraz daha örtülü olduğu için herkes bilmez ve birincisine göre daha üstündür.
Birincisi zahiridir. Bütün ilim ve sanatları bilir. Kitaplarda olan matematik, astronomi ve şeriat gibi bilgileri okur ve öğrenir. O, bölünmeyen bir şey olup bütün ilimleri kendisinde bulundurur. Bütün âlem onda sahrada bir kum gibi kalır.Bir anda düşünce ve hareketleriyle yerden göğe çıkar, doğudan batıya gider. Yeryüzünden göğü ölçer, yıldızların büyüklüğünü bilir. Denizin dibinden balığı anlayıp çıkarır, kuşu vurup havadan indirir. Fil, at ve deve gibi birçok güçlü hayvanı emrinde çalıştırır. Bütün bu ilimleri beş duygu organı vasıtasıyla öğrenir. Bunlar meydandadır, herkes anlayabilir.Asıl şaşılması gereken durum kalbin içinde, beş duyu organı vasıtasıyla varlığını bildiğimiz bir cisim âlemi olduğu gibi bir de duygu organları ile hissolunamayan ruh âlemine bir pencerenin açılmış olmasıdır. Cisim ve madde âlemini insanların çoğu bilir. Zaten bu kısaltılmış ve sınırlıdır.Kalbin içinde ruh âlemine açık bir pencerenin bulunduğunu gösteren delil iki çeşit ilmin mevcut olmasıdır:
Birincisi uyku halidir. Uykuda iken duygu organları bir iş göremezken, içerdeki pencere açılır. Ruh âleminde ve Levh-i
mahfuzda saklı olan, ilerde olacak şeyleri ya açıkça, hiçbir tabire lüzum kalmadan veya bir tabire ihtiyaç olacak şekilde bilir ve görür. İnsanlar zannederler ki uyanıkken her şey daha iyi bilinir. Halbuki herkes bilir ki uyanıkken duygu organları vasıtasıyla gaybı bilmek imkansızdır. Ancak uyurken olabilir. Uyku ve rüyanın gerçeğini ise bu kitapta anlatmamıza
imkan yoktur. (1)
Kalb ile Levh-i Mahfuz karş ılıklı konmuş birer ayna gibidir. Karşılıklı konulan iyi aynada birisindeki görüntü diğerine nasıl aks ediyorsa, Levh-i mahfuzdaki görüntü de kalbe öyle yansır. Ancak bunun için kalbin saf olması, duygularından kurtulması ve Levh-i mahfuzla ilişki kurması gerekir.Kalb hislerle uğraştığı sürece, ruh âlemiyle ilişki kuramaz.(1) Her ne kadar zamanımızda uyku ve rüya âlemini aydınlığa kavuş turduğunu iddia eden ve önderliğini Froud’un yaptığı şarlatanlar
mevcut isede uyku ve rüya âleminin hakikatini öğrenmek mümkün değildir.
Hele hele bu his ve duygu âlemini laboratuar ve bulgu yoluyla açıklığa kavuşturmayı iddia etmek kadar saçma bir şey olamaz. Froud’ un ve onun çömezlerinin yapmak istediği, insanlığı aydınlığa kavuşturmak değil,maksatlı ve sapık fikirlerle çamura bu lamak, doğru yoldan alıkoymaktır.Zaten gerçek ilim, Froud’un bu hususta ve diğer hususlarda ileri sürdüğü bir çok iddiaları -gerçekten bunlar ilmi delillerden uzak birer iddiaydı çürütmüştür. Fakat yine de gerçekleri görmemek için deve kuşu gibi
kafasını kuma sokan zamanımızın sapık insanları Froud’un saçmalıklarından ayrılmamakta, ona sıkı sıkıya sarılmayı bir marifet bilmektedirler. Aslında onlar bu saçmalıkların doğruluğuna inandıkları için değil, bu saçmalıklara inanmak işlerine geldiği için bir türlü ayrılmak istememektedirler.Zamanımızın insanının onu felaket ve sefalete götürecek bu türlü sapıklıklardan ayrılması, yanlış olduğunu bile bile ona sıkıca yapışması hazin, hazin olduğu kadar da korkunç bir durumdur.Uykuda ise kalb hislerden kurtulur. Ruh âleminin düşüncesini taşıdığından, gerçeği onlar.

SORU: Uyku ve rüya âleminde duygu organları bağlı olduğu halde, ruh âlemi nasıl anlaşılır?

CEVAP: Uyku sebebiyle duygular bağlı ise de hayal âlemi çalışır vaziyettedir. Bunun için gördüklerini hayali temsiller şeklinde görür. Ve tabiiki net ve açık olmaz. Bir örtü ve perde arkasındadır.İnsan ölünce hayal da, his de kalmaz. O zaman olanlar perdesiz örtüsüz görünür. Ona: “Senden gaflet perdesini kaldırdık. Gözün bugün herşeyi daha iyi görür.” Kaf: 22, denir. Onlar da derlerki: “Ey rabbimiz! Bize vadettiğin azabı gördük. Peygamberin doğruluğunu işittik. Şimdi bizi dünyaya geri çevir de güzel iş ve hareketlerde bulunâlim.” Secde: 12
Başka bir delil de şudur: Kalbine ilham yoluyla düşünce ve anlayış gelmeyen hiç kimse yoktur. Bu his yoluyla değil, kalbde meydana gelir.Nereden geldiğini de bilmez.Netice olarak şu gerçek bilinmelidir ki, bütün ilimler hisler vasıtasıyla elde
edilmez. Bir kısmı ruhlar âleminden elde edilir. Gerçi bu dünya için yaratılmış olan hisler ruhlar âlemine kavuşmayı perdeler. Ama bu âleme çıkabilmek, düşünebilmek için hislerden kurtulmak lazımdır.

11. KISIM UYANIKKEN KALB PENCERESİ RUHLAR ALEMİNE AÇILABİLİR Mİ?
Kalb penceresinin, uyumadan veya ölmeden ruh âlemine açılamayacağını düşünmek yanlıştır. Biz yukarıda insan uyanıkken ruh âlemine açılamaz dedik ama, duygu organları vasıtasıyla açılamaz dedik. Oysa bir kimse uyanık iken arzuları teper, kalbi öfke, şehvet, kötü huy ve dünyanın aşağılık hallerinden kurtarır ve bir yerde oturup gözlerini yumar,dudaklarını kapatır, kalbini ruhlar âlemiyle münasebete geçirirse bu dünyadan kopar, kendisini unutur. Yüce Allah’tan başka hiçbir şey düşünmez. Böyle olunca kalbinin penceresi açılır, başkasının rüyada gördüğünü o uyanıkken görür. Meleklerin ruhları güzel şekillerde
ona görünür. Peygamberleride görür. Onlardan yararlanır, yardım alır,yerdeki ve gökteki bütün melekleri ona gösterirler.
Kendisine bu yol açılan kimse yazıyla anlatılmayacak kadar büyük işler ve haller görür. Bu hususta,Yüce Allah buyuruyor ki:
“Biz İbrahim’e bunu (gerçek yolu) nasıl gösterdiysek kesin ilme sahip olması için göklerin ve yerin acaip güzelliklerini de öylece gösterdik.” EN’AM SÜRESİ, Ayet : 75
Peygamber efendimizde şöyle buyurdu: “Yeryüzü benim için toparlandı,doğusunu ve batısını gördüm” Belki de bütün peygamberler ilmi, his ve öğrenme yoluyla değil de bu yolla elde ettiler. Hepsi de başlangıçta din için savaştılar.Yüce Allah buyuruyorki:
“Rabbinin adını an ve herşeyden kesilerek ona ihlas ile ibadet et .” MÜZEMMİL SÜRESİ, Ayet: 8

Ayet te demek isteniyor ki: Bütün dünya pisliklerinden temizlen, ayrıl,kendini bütün varlığınla Allah’a ver.Dünya tedbirleriyle uğraşma ki, Allah C.C. senin işlerini doğru yapsın. Yine: “O,doğunun ve batının Rabbidir.(O’ndan başka) tapılacak hiçbir ilah yoktur. Öyleyse O’nu kendinize vekil tutun.” Müzemmil: 9 Ayet i celilesinde belirtildiği gibi O’nu kendine vekil et . Şu ayettede belirtilen insanlara karışma, onlarla uğraşma: “Müşriklerin iftira ve yalanlarına karşı sabret. Onlardan uzak dur, cezalarını Allah’a bırak.” Müzemmil: 10.Bütün bunlar nefsine karşı gelmeyi ve din yolunda savaşmayı öğretmektedirler. Böyle hareket edilirse kalb insanların düşmanlıklarından,dünya arzularından ve hislerle meşgul olmaktan kurtulup temizlenir.Peygamberlerin ve tasavvufçuların yolu budur.Çalışarak ilim sahibi olmak âlimlerin yoludur. Gerçi bu yolda büyük ve kıymetlidir. Ancak Peygamberlik yoluna göre dar ve sınırlıdır. Peygamber ve evliyalar ilmi kimseden öğrenmezler. Yüce Allah tarafından kalblerine akıtılır. Bu yolun doğruluğu tecrübe ilede sabittir. Birçokları bunu söylemekte ve kesin delillerle açıklamaktadırlar. Eğer sen tadarak ve duyarak buna varmadıysan,öğrenmekle elde edemediysen, aklın delilleriyle de buna eremediysen bari buna inanmaktan geri kalmaki her üç derecedende olup Kâfir olmayasın. Bunlar kalbin şaşılacak halleri ve işaretleridir.İnsan kalbinin üs tünlüğü bunlarla anlaşılır.
I’ve seen so far is in perfect

ibrahim uzun web site admin




2 Yorum yapılmış KİMYÂ-YI SAÂDET İMAM-I GAZALİ KENDİNİ TANIMAK-1

Avatar

lovepowerman

15 Temmuz 2010 Saat 15:58

ALLAH C.C. Razı olsun destek olanlardan lütfen destek olun

I’ve seen so far is in perfect

http://www.lovepowerman.net

http://www.lovepowerman.com

ibrahim uzun web site admin

Avatar

hüseyin

02 Eylül 2013 Saat 09:46

Domuzun da kötü ve çirkin oluşu şekil ve organları yönüyle değil, sahip olduğu kötü sıfatları nedeniyledir; hırs , kötü şeylere rağbet,eşini Kıskanmama,vs 7 . bölüm metnin orjinalinde eşini kıskanmama v.s geçmiyor siz ekleme yapmışsınız. bu telafisi zor hatalara neden olur. havanlardaki yaradılış özellikleri insanlardaki bilinçle oluşan kıskanma gibi kavramlara denk düşmez

Yorum Yapın