Ahmet Ziyauddin Gümüşhanevi k.s. hakkında
08 Mayıs 2010 | Kategori: Tasavvuf
Tasavvufa giriş serüveni
Mevlânâ Halid-i Bağdadî’nin İstanbul halifelerinden Abdülfettah el-Ukarî ile bir sohbet meclisinde tanışır ve ona intisap etmek ister. Ancak el-Ukarî, ileride gelecek olan bir zatın buna izinli olduğunu söyleyerek, onun bu isteğini kabul etmez. Pek çok şeyhin, manevi bir işaretle varlığını öğrendikleri mürşidlerini diyar diyar gezerek aradıkları ve uzun yolculuklar yaptıkları bilinir. Gümüşhanevî Hazretlerinde ise durum tam tersi olur. Bu da onun ileride Halidiyye tarikatı içindeki yerinin büyüklüğüne işaret etmektedir.
Nihayet bir gün Abdulfettah Efendi’nin tekkesinde, sadece kendisini irşad etmek için İstanbul’a gelen Mevlânâ Halid-i Bağdadî’nin başka bir halifesi olup Trablusşam Müftüsü diye anılan Ahmed b. Süleyman el-Ervadî ile karşılaşır. Onun manevi murakabesi altında seyr u sülûkunu tamamlar. Girdiği iki halvet sonunda, 1848’de şeyhi Ervadî’den Nakşibendi, Kadiri, Kübrevî, Çeştî, Sühreverdî, Şazelî, Desûkî, Halvetî, Müceddidî, Mazharî, Rıfâî, Halidî tarikatlarından hilafet-i tamme ile icazet alır. Bu ledün ilmi alış-verişi on altı yıl sürer. O artık manevi ilimlerin de bir kutbu olur.
Tekkesinin özelliği
Bâb-ı Âli’nin tam karşısında metruk bir vaziyette duran Fatma Sultan Camii’ni talebeleriyle beraber ihya etmiş ve onun yanına Gümüşhanevî Dergah-ı Şerifi’ni inşa etmişlerdi. Toplumun istikametini tayin etmenin, büyük ölçüde idarenin insiyatifini ele geçirmeye bağlı olduğunun idrakinde olan Gümüşhanevî, ehemmiyetli bir mevkiyi tekke olarak seçer ve devlet idaresine yön verici bir irşad siyaseti ile hareket eder. Kendi zamanında bir daru’l-hadis hüviyeti kazanan dergâhına Sultan Abdülmecid, Sultan Abdülaziz, Sultan 2. Abdülhamid ve daha birçok devlet adamının zaman zaman gelerek sohbet ve derslerine katılmaları onun ne derece etkili ve hürmet edilip sözü dinlenen bir şahsiyet olduğunu gösterir.
O hayatın içindeydi
Toplumun her türlü ihtiyacına cevap verme gayreti içinde olan Ziyaüddin Hazretleri, o devirde yeni kurulmaya başlanan ve faizle çalışan bankalara bir alternatif olarak, müntesiplerinin ellerinde bulunan menkul kıymetleri bir araya getirerek bir yardım ve borç sandığı kurar. Bu birikimler toplanarak ortak yardımlaşma ve yatırım amacıyla kullanılacak bir sermaye olur.
Biriken sermaye ile büyükçe bir matbaa satın alarak ilmî eserler ilim adamlarına ücretsiz ve hediye usulü dağıtılır, ilim daha verimli ve yaygın hale getirmeye çalışılır. Yine aynı sermayeden alınan beş yüzer altınlık vakıflarla İstanbul, Bayburt, Rize ve Of’ta on sekiz bin ciltlik dört ayrı kütüphane kurarak ilmin Anadolu’da da yayılmasını sağlamaya gayret gösterir.
Hem ilim hem cihad!
Gümüşhanevî Hazretlerinin öğrendiği ilim dilinde kalmazdı, o aynı zamanda bir aksiyon adamıydı. Toplum hayatına, insanlara hizmet etmeye son derece önem verirdi. Bu, biraz da müntesibi bulunduğu tarikattan kaynaklanmaktaydı. Zira Nakşibendilik, irşad faaliyetinde halkın içine karışmayı ve insanlara hizmeti ön planda tutan bir anlayışa sahipti.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı’nda talebelerini alıp cepheye gider. Düşman askerleriyle savaşır. Bu sırada 55 yaşlarındadır. Gönüllü olarak gittiği bu savaşın kesintiye uğradığı bir ara Of’a gelerek tarikat neşrinde ve irşad hizmetinde bulunur, savaş başlar başlamaz muharebe meydanına tekrar döner.
Eserleri ve usulü
Yirmi civarında eser telif etmiş olan Ahmed Ziyaüddin’in en önemli eseri Ramuz el-Ehadis (Hadisler Deryası) ve onun şerhi (açıklaması) olan Levamiu’l-Ukul (Akılların Işıkları) isimli hadis kitaplarıdır. Ramuz el-Ehadis kitabını ömrü boyunca yetmiş defa haftanın iki günü ders yapmak suretiyle hatmettirmiştir. Kendisinden icazet alanlar da aynı usule riayet etmişlerdir.
Bu silsilenin son halifelerinden Mehmed Zahid Koktu Hazretleri, İskenderpaşa Camii’nde bu geleneği devam ettirmiştir.
Evliliği ve vefatı
63 yaşına geldiğinde, Şeyhü’l-Harem-i Nebevi Mehmed Emin Paşa’nın kızıyla evlenir. 13 Mayıs 1893 sabahında ansızın gözlerini açıp ‘’Hepsini isterim ya Kibriyâ!’’ diyerek ebedi âleme göç eder.
Naaşı, Süleymaniye Camii avlusunda Kanuni Sultan Süleyman Türbesi’nin kıble tarafına defnedilir. Kendisinden on sekiz sene sonra vefat eden eşi de onun yanında yatmaktadır.
Halifeleri kimler?
Yüzden fazla kişiye hilafet tacı giydiren Gümüşhanevî Hazretlerinin halifeleri, Kazan’dan Komor Adaları’na, Mısır’dan Medine’ye, Çin’den Afrika’ya kadar geniş bir alana yayılmıştır. Dünyanın dört bir yanında bir milyondan fazla müridi bulunan Ahmed Ziyaüddin (k.s)’in büyük değer verdiği halifelerinden Lüleburgazlı Muhammed Eşref Efendi Pekin’e gönderilmiştir. Oradan dönerken Pekinli müslümanlar 2. Abdülhamid adına bir üniversite yaptırmaya başlamışlardır. Bu hocaya bundan sonra Çinli Hoca da denmiştir.
Söz hitama ererken…
Hayatının başından sonuna kadar tam bir adayış ve teslimiyeti müşahede ettiğimiz bu kıymetli âlimimiz, bu topraklarda yetişmiş; ancak hizmeti sadece bu topraklardaki insanlarla sınırlı kalmamış, kendisinden çağlayan ilim ve irfanın ışığı tüm dünyada yankısını bulmuştur. Öğrendiği ilmi hayatına geçirmiş, böylece Allah onu aziz kılmıştır ki, onu hiç tanımamış olan bizler bile ondan haberdar oluyor, hayatını öğrenince imreniyor ve eserlerini okuyup faydalanıyoruz. İşte gerçek ilim sahiplerinin güzel akıbeti böyle olur! Allah bizlere, onların yolundan gitmeyi ve şefaatlerine nail olmayı nasip eylesin.
Şeyma Derbeder
alıntıır